O Ve Aşk…

23 Oca

610’da bir ateş indi semadan. O ki hıçkırıklara boğdu zulmün esiri olan yürekleri, haykırdı pisliğe gömülmüş karanlıklara ve huzurun nuruyla ışıdı. Öyle yürek yakıcı bir ateşti ki, nice körelmiş yürekleri dağladı. Hesap sormak değildi onun işi, gizeme el uzatmak değil. İşitmeyene kâinatın her ezgisini duyurdu, görmeyenleri fezalara uçurdu. Lezzeti doyumsuz, ebediyete uzanan bir köprüydü inen. O inen öyle mübarekti ki gittikçe büyüyen semalarda, ne ateş durabilirdi yerin kilometrelerce altında, ne de yıldızlar boşlukta kaymadan asılı kalabilirlerdi telaşlarından. Öyle coşku ki sükûtluk altında ezilmiş, öyle aşk ki mecnunu sevindirmiş. Bu bilinenin içinde kayboluş, var olanın içinde yok oluş, adımları kutsal soluğu her cana nefes. O kutlu gece ona dayanabilen taş bağırlı Hira, ona ‘’ikra’’dedirten ise nurun içinden de seçilen bir nur, hakiki insan, hakiki kul, sevgililer sevgilisi Hz. Muhammed(sav).peygamber; aklın yittiği bir aşk kapısına köprü, elçi ve naralarını işittiğimiz sağ eli göğsünde âlemleri selamlayan bir ateş. Her gece gözyaşları içinde eğildiğimiz secdedeki Kâbe, mutluluğun tacı bir melek,’’Hu Allah’’haykırışlarının yükseldiği bir huzur. Rivayeti satılanların ötesinden ötesine, insanı insan yapan o kulluk sıfatının baş tacı.’’Kur’an-ı Kerim’’,ateşler içinde altın sarısı nağmeleri ile parıldayan ’Kur’an-ı Kerim’.Nura yoldaş, sevgiliye sevgili olanlara sırdaş, kuytu köşelerin ağır kokulu nefesiyle kirlenen bu dünyayı arınmaya çağıran ’Kur’an-ı Kerim’. Dava, savaş, zaruret olan ’Kur’an-ı Kerim’.Ey Rabbim! Ne çok seviliriz ki senin katında her gün her parçamız, şevkimiz, aşkımız itaat etmiş bu sözler huzurunda. Nasıl bir kelam ki bu, bir harfi üzerine yazılsın diye ağaçlar kurban olmaya hazır. Kimin yâri ki bu şeytanın içinden bile nurani yaşlar koparır. Kime ki, kime ki bu teslimiyet tüm irşada egemen olsun? Ey Settah! Ey Rahman! Biz maddiyatı boynuna tasma etmiş günaha yüzü dönük kullarına mı bu gönüllerin sultanı. O gül kokulunun imtihan kokan kardeşlerine mi? 2* .Senin aşkın nasıl alınır, sürülür ele göze. Böyle ağır bir yük insan sıfatına layık mıdır? ’Kur’an-ı Kerim’ hissiyat âleminden bir parça ile telaffuz edilir. Ama tefsiri; bu kelimenin ağırlığı, ancak hafız tarafından  anlatılabilir. Hafızlık… Hafızlık teninin her parçasını cesaret duvarları ile ören meydandaki bir savaşçı mıdır? Semanın hiç bitmez çığlıkları, el açanların ıstırapları mıdır? Sabahı yaşayan, rahmetin uçsuz bucaksız toz maviliğini izleyen bir tek onlar mıdır? Hüzün dağının zirvesine pişmişliğin adı, huzur seccadesini sermek mi, yoksa çiğliğin adı, yeni bir günü müjdelemek midir hafızlık? Yüzlerce imamın ’Allah-ü ekber’ sesine bir anda irşat kesilmek midir? İnsanın kalbinde var olmuş her sevgiyi silmek ve yalnızca O’na ait olmak mıdır? Ya da her soruya cevaben sessiz kalmak, ağırlığının altında ‘sessizliği’ ezmek midir? Tek bir odada dünyadan ayrı bir zaman ve mekânda, sükûnetin esiri olmuş bir lahzada denileni bilinmeyen gibi yaşamak mıdır? Hafızlık, yaprakları hafif bir rüzgârda bile yere savrulan mücevher adlı bir çiçektir aslında. Hafızlık yolunda olanlarda onun hasbıhaline yoldaş ince bir sızıntı; su kaynağı. Çorak topraklara efendi olsan da O’nu kalplerde yetiştirmek için özen gerek, sabır gerek, manayı ayırmak öze öz katmak gerek. Bu bir küçük çiçeğin koca kâinat karşısında mütevazılığını almak gerek. Eteklerin, feracelerin, Mevlevilerin altında aşkın ateşi ile dönmek gerek. Yunusun halk bağrını açıp deşmek gerek. Yesevi misali 63 yaşında mezara girmek gerek. Allah kelamını bilmek, benliğimizin acziyyetinin vermiş olduğu hayâ ve en güzel nağmelerle kelama eşlik etmek gerek. Hafızlık… Bu dünyada aynı dili konuşan, buhran ve mâsivâdan sıyrılan birileri gerek. Yarabbi ne güzel bir mertebe o öyle, nasıl bir teslimiyet? Günlerce ağlanan secdede incilerle dolmuş, su fırçasından dökülmüş bir ebru gibi buram buram Hak kokuyor. Hak’ın gözleri; yakan gözleri, rahmeti; kelebekler gibi süzülen cennet rahmeti, aşkı; her salisede binlerce mahlûkatın ‘Hu Allah’ deyip deyip nefeslerin pervane gibi tutuştuğu aşkı, “O Ve Aşk’’

Evrensel Hafızlar Derneği

www.ehad.org.tr

12 çalınmış hafızlık mertebesinde. Öyle muhafaza ediliyor ki bu hazine; cahiller bir kör misali o kara perdenin göğsünde yatıyor. Hiç olmamış, olmayacak gibi. İman tahtası huşu ile dolmamış, dolmayacak gibi, yasak bir söz, bir sevgili gibi. O sevgili ki hep rahmetle, merhametle bakar. O sevilen ki Leylalığını bilmeyip kendi çetin döngüsünde bir oyun telaşına dalar. Dalmak, dalmak. Sen ölmeden önce uyan ey sevgili. Sen mabedinin bağrına toprak serpilmeden, içindeki kurtlardan daha hakiki mahlûkatlara yenilmeden, çürük çarık olup her temsilde müthiş olan sıfatını, maddi ve manevi üzmeden uyan sevgili diyen sevgili; hiçbir zaman kapanmayan kapını milyonda bir zamanda, milyonda bir günahta yumrukladığım için sana mı sığınayım? Ben hem-dert, ben bi-perva. Ben öyle bir haldeyim ki, tuttuğum gökyüzünde, bastığım hep az ötemde, hastalıklı ruhumsa her ikisinin de peşinde. Sen’inle konuşma mükâfatını bilmeden, çevirdiğim yapraklardır Sen’in sesin. Ya Rab! Koyu karanlıklar değilmiş içimi zifirileştiren. Her uzvumdan akan siyah katran öyle bir dünya zerresi ki içi isyanlarla, küfürlerle dolu. Sen’in sesin(’Kur’an-ı Kerim’) ise öyle derin bir âlem ki hangi iklimlerden dem vuruyor, nelere dalalet! Vurulmuş, vurulmuş, binlerce kez vurulmuş, acıdan yoksun zincirlere körelmiş insanlar. Cehdim nefis, hakikatim Allah. Böyle büyük bir hakikate; ‘’dizlerin bağını çözdüren, düğümlerin bölük bölük ettiği hayat urganında her lisanı öğreten, kıvrım kıvrım akan yolun çetinliklerini, acı cefanın getirdiklerini büyük bir aşka, zevke, ruha dönüştüren’’ hakikate, nasıl olunmasın boynu bükük bir sürü! Benim ibadetim takladır, koşmaktır, yerde öylece uzanmaktır, mührü basıp dilini susturmaktır, kanamak kanamak her iliğim özünü yitirene kadar kanamaktır, benim ibadetim Allah’ı sevmektir. Ben onu severim, zaten gerisi hep gayrisidir…

1*Yasin suresi 8. ayette görüldüğü üzere günümüz insanlarının esiri kibir, yani boyna takılan halkadır.

 

2*kardeşlik peygamber efendimizin(s.a.v.) gelecekte O’nu

 

görmeyipte sevenlere müjdesidir.

ebediyete uzanan bir köprüydü inen. O inen öyle mübarekti

ki gittikçe büyüyen semalarda, ne ateş durabilirdi yerin

kilometrelerce altında, ne de yıldızlar boşlukta kaymadan

asılı kalabilirlerdi telaşlarından. Öyle coşku ki sükûtluk altında

ezilmiş, öyle aşk ki mecnunu sevindirmiş. Bu bilinenin

içinde kayboluş, var olanın içinde yok oluş, adımları kutsal

soluğu her cana nefes. O kutlu gece ona dayanabilen taş

bağırlı Hira, ona ‘’ikra’’dedirten ise nurun içinden de seçilen

bir nur, hakiki insan, hakiki kul, sevgililer sevgilisi Hz.

Muhammed(sav).peygamber; aklın yittiği bir aşk kapısına

köprü, elçi ve naralarını işittiğimiz sağ eli göğsünde

âlemleri selamlayan bir ateş. Her gece gözyaşları içinde

eğildiğimiz secdedeki Kâbe, mutluluğun tacı bir melek,’’Hu

Allah’’haykırışlarının yükseldiği bir huzur. Rivayeti satılanların

ötesinden ötesine, insanı insan yapan o kulluk sıfatının

baş tacı.’’Kur’an-ı Kerim’’,ateşler içinde altın sarısı nağmeleri

ile parıldayan ’Kur’an-ı Kerim’.Nura yoldaş, sevgiliye

sevgili olanlara sırdaş, kuytu köşelerin ağır kokulu nefesiyle

kirlenen bu dünyayı arınmaya çağıran ’Kur’an-ı Kerim’. Dava,

savaş, zaruret olan ’Kur’an-ı Kerim’.Ey Rabbim! Ne çok seviliriz

ki senin katında her gün her parçamız, şevkimiz, aşkımız

itaat etmiş bu sözler huzurunda. Nasıl bir kelam ki bu,

bir harfi üzerine yazılsın diye ağaçlar kurban olmaya hazır.

Kimin yâri ki bu şeytanın içinden bile nurani yaşlar koparır.

Kime ki, kime ki bu teslimiyet tüm irşada egemen olsun? Ey

Settah! Ey Rahman! Biz maddiyatı boynuna tasma etmiş 1*

günaha yüzü dönük kullarına mı bu gönüllerin sultanı. O gül

kokulunun imtihan kokan kardeşlerine mi? 2* .Senin aşkın

nasıl alınır, sürülür ele göze. Böyle ağır bir yük insan sıfatına

layık mıdır?

’Kur’an-ı Kerim’ hissiyat âleminden bir parça ile telaffuz edilir.

Ama tefsiri; bu kelimenin ağırlığı, ancak hafız tarafından

anlatılabilir. Hafızlık… Hafızlık teninin her parçasını cesaret

duvarları ile ören meydandaki bir savaşçı mıdır? Semanın

hiç bitmez çığlıkları, el açanların ıstırapları mıdır? Sabahı

yaşayan, rahmetin uçsuz bucaksız toz maviliğini izleyen bir

tek onlar mıdır? Hüzün dağının zirvesine pişmişliğin adı, huzur

seccadesini sermek mi, yoksa çiğliğin adı, yeni bir günü

müjdelemek midir hafızlık? Yüzlerce imamın ’Allah-ü ekber’

sesine bir anda irşat kesilmek midir? İnsanın kalbinde var

olmuş her sevgiyi silmek ve yalnızca O’na ait olmak mıdır?

Ya da her soruya cevaben sessiz kalmak, ağırlığının altında

‘sessizliği’ ezmek midir? Tek bir odada dünyadan ayrı bir zaman

ve mekânda, sükûnetin esiri olmuş bir lahzada denileni

bilinmeyen gibi yaşamak mıdır?

Hafızlık, yaprakları hafif bir rüzgârda bile yere savrulan mücevher

adlı bir çiçektir aslında. Hafızlık yolunda olanlarda

onun hasbıhaline yoldaş ince bir sızıntı; su kaynağı. Çorak

topraklara efendi olsan da O’nu kalplerde yetiştirmek için

özen gerek, sabır gerek, manayı ayırmak öze öz katmak

gerek. Bu bir küçük çiçeğin koca kâinat karşısında mütevazılığını

almak gerek. Eteklerin, feracelerin, Mevlevilerin

altında aşkın ateşi ile dönmek gerek. Yunusun halk bağrını

açıp deşmek gerek. Yesevi misali 63 yaşında mezara girmek

gerek. Allah kelamını bilmek, benliğimizin acziyyetinin vermiş

olduğu hayâ ve en güzel nağmelerle kelama eşlik etmek

gerek. Hafızlık… Bu dünyada aynı dili konuşan, buhran ve

mâsivâdan sıyrılan birileri gerek.

Yarabbi ne güzel bir mertebe o öyle, nasıl bir teslimiyet?

Günlerce ağlanan secdede incilerle dolmuş, su fırçasından

dökülmüş bir ebru gibi buram buram Hak kokuyor. Hak’ın

gözleri; yakan gözleri, rahmeti; kelebekler gibi süzülen

cennet rahmeti, aşkı; her salisede binlerce mahlûkatın ‘Hu

Allah’ deyip deyip nefeslerin pervane gibi tutuştuğu aşkı,

O Ve Aşk’’

Evrensel Hafýzlar Derneði

www.ehad.org.tr

Yorum yap